Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü nedeniyle Çaycuma Ilçesi’nde Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nüket Paksoy tarafından “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Dayanışmacı Toplum” başlıklı bir konferans verildi. Çaycuma Belediyedi Çarşamba Konferans Salonu’nda Çaycuma Kent Konseyi ile birlikte düzenlenen etkinliğe ilgili bir izleyici topluluğu katıldı. Sözlerine günün tarihçesini anlatarak başlayan Paksoy, “Küresel bir sorunla karşı karşıyayız. Dünya nüfusunun yarısını kadınlar oluşturuyor. Bütün toplumu bozan altını oyan ciddi bir meseleden bahsediyoruz. Şiddet deyince yalnızca fiziksel ve cinsel şiddet aklımıza gelmiyor. Çok çeşidi ve boyutu var. Pandemi sürecinde kapanma nedeniyle ev içi şiddet daha da arttı. Bu nedenle Birleşmiş Milletler bu yılın temasını ‘Sessiz pandemi, ev içi pandemi’ olarak belirledi. Bu süreçte hepimizin rutini bozuldu. Geleneksel roller parçalandı. Erkekler kamusal alanda yapmak zorunda kaldığı pek çok şeyi bırakmak zorunda kaldı. İşyerleri kapandı. Erkekler ev içine kapanmak zorunda kalınca, kendilerini işlevsiz hissettiler. Ortaya bir erkeklik krizi çıktı. Mekânsal ayrımlar nedeniyle görmezden gelinen durumlar, halının altına süpürülen sorunlar saatli bomba gibi ortaya çıktı. Bombalar patladı.” dedi.

“KARŞINDAKİNE ZARAR VERMEYİ AMAÇLAYAN EV İÇİ ŞİDDET KÖTÜCÜL BİR ŞEYDİR”

Pandemi döneminde ev içi şiddetin çok arttığını söyleyen Paksoy, “Ev içi hastalık kronik bir hastalıktır. Nasıl ki hipertansiyon ilaç almakla bitmiyorsa, ev içi şiddet de bir kere başladı mı bitmek bilmez. Hatta ağırlaşıp yoğunluğunu artırarak devam eder. Komplikasyonlar yaratır. Sizde komplikasyon yaratır, çocuklarınızda komplikasyonlar yaratır, toplumda komplikasyonlar yaratır. Şiddetin girdiği evlerde hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Karşındakine zarar vermeyi amaçlayan ev içi şiddet kötücül bir şeydir. Bedensel, ruhsal, sosyal boyutlarda kişilere zarar verme olasılığı dahi kabul edilmeyen, ölüme kadar sonuçları olan bir olaydır. Mağduru en çok kadınlar ve çocuklardır. Kadınların ‘çocuklarım zarar görecek’ diye buna katlanması kesinlikle doğru değildir. Çocuklara bu ortam daha çok zarar verir. Ailenin bütünlüğünden ziyade çocukların huzur ve güveni daha önemlidir. Evde de, kamusal alanda kim güçlüyse güçsüze şiddet uygular.” diyerek sözlerini sürdürdü.

“ŞİDDET GÖRENLERİN NEREDEYSE TAMAMI KADINLAR”

Konuşmasının son bölümünde kadınların hakları için mücadele etmediği ülkelerde kadın erkek eşitliğinin sağlanmasının mümkün olmayacağını söyleyen Paksoy, sözlerini, “ Kadın erkek eşitsizliğinin kadının aleyhine olduğu topluluklarda %99’u şiddet görenlerin kadınlar oluyor ve erkek partnerlerinden görüyorlar. Gücün kötüye kullanımı varsa güçlü olan diğerine şiddet uygulayabiliyor ama genel olarak baktığımızda şiddet görenlerin neredeyse tamamı kadınlar. Toplumlarda kadınlara şiddet uygulanması yüceltilen bir şey. Toplum erkeklere de rol biçmiş. Kırmızı çizgiler var, kadınları ve dolayısıyla çocukları o kırmızı çizgiler içinde tutup iktidarlarını koruyacaklar. Öyle ya da böyle eril iktidar muhafaza edilecek. Bu kamusal alandaki sınıfsal ve eril iktidarın devam etmesi için şart. Bir ülkede kadın hareketi yoksa, haklardan olanaklardan, fırsatlardan, kaynaklardan eşit yararlanma talebi kadınlardan gelmezse orada kolay kolay bir şey değiştirilmez. Son olarak bir şey söyleyelim, kadınlar haklarını kendileri alacaktır, kadınlara hakları verilmez. Nasıl sendikal hareketlenme olmadan işçilere hakları verilmiyorsa, işçilerin yaşam kalitesi, çalışanların yaşam kalitelerinin, gelir düzeylerinin düzelmeleri beklenemezse, kadınlar da kendi haklarını talep etmezlerse, kolay kolay kadınlar eşit bir hayatı hayal etmesinler.” diyerek tamamladı. 
Söyleşinin sonunda Belediye Başkan Vekili Kaya Gün Paksoy’a günün anısına plaket, Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Ayla Kalaycı da bir buket çiçek armağan etti.